Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

bayram yapmak

  • 1 bayram yapmak

    v. celebrate

    Turkish-English dictionary > bayram yapmak

  • 2 yapmak

    вы́лепить де́лать лепи́ть сде́лать соверша́ть
    * * *
    -i
    1) врз. де́лать, сде́лать; вы́полнить

    büyük bir iş yapmak — проде́лать большу́ю рабо́ту

    yeniden yapmak — переде́лывать

    2) создава́ть, стро́ить

    bir ev yapmak — постро́ить дом

    3) гото́вить

    dersini yaptı — он пригото́вил свои́ уро́ки

    yemek yapmak — гото́вить пи́щу

    4) чини́ть, почини́ть

    bozuk yolu yaptılar — они́ отремонти́ровали разби́тую доро́гу

    bu saatçi saatimi yapamadı — э́тот часовщи́к не смог почини́ть мои́ часы́

    5) быть причи́ной, вызыва́ть что

    durgun sular sıtma yapar — стоя́чие во́ды спосо́бствуют заболева́нию маляри́ей

    6) выполня́ть, исполня́ть, осуществля́ть (желание, просьбу)

    arkadaşım on dakika içinde istediğimi yapmıştı — мой това́рищ за де́сять мину́т вы́полнил мою́ про́сьбу

    7) привести́ в поря́док

    yatak yapmak — постла́ть посте́ль

    8) занима́ться чем

    spor yapmak — занима́ться спо́ртом

    tarım yapmak — занима́ться се́льским хозя́йством

    9) (с)де́лать кого-что кем-чем

    hasta yapmak — сде́лать больны́м

    zengin yapmak — сде́лать бога́тым

    10) (тж. altına yapmak) обде́латься, сде́лать под себя́

    çocuk altına yaptı — ребёнок обка́кался

    11) разг. вы́дать за́муж

    bu kızı sana yapacağım — я вы́дам за тебя́ дочь

    12) поступа́ть, де́лать, де́йствовать ( каким-либо образом)

    doğru yaptın — ты пра́вильно сде́лал / поступи́л

    iyi yapmıyorsun — ты нехорошо́ поступа́ешь

    uyumuş gibi yapıyor — он де́лает вид, что спит

    ben adamı ne yaparım biliyor musun? — ты зна́ешь, что я сде́лаю с э́тим челове́ком? ( угроза)

    13) (тж. öğrenim yapmak) учи́ться, получа́ть образова́ние

    öğrenimi Fransa'da yaptı — он получи́л образова́ние во Фра́нции

    14) учи́ться на кого

    doktor yapmak — учи́ться на до́ктора

    terzi yapmak — учи́ться на портно́го

    bu kış çok soğuk yaptı — э́той зимо́й бы́ло о́чень хо́лодно

    16) в некоторых словосочетаниях выступает со значением "совершать то или иное действие", переводится в зависимости от примыкающего имени

    bir seyahat yapmak — соверша́ть путеше́ствие

    hesap yapmak — производи́ть подсчёт

    kazı yapmak — производи́ть раско́пки

    bir sözleşme yapmak — заключа́ть догово́р

    bir toplantı yapmak — проводи́ть собра́ние

    vazifesini yapmak — выполня́ть свой долг

    17) в роли вспом. гл. с именами образует составные глаголы

    bayram yapmak — пра́здновать

    resim yapmak — рисова́ть

    tesir yapmak — влия́ть, возде́йствовать

    18) со словами километр, миля и т. п.; покры́ть, преодоле́ть какое-л. расстоя́ние

    uçak beş bin kilometre yaptı — самолёт преодоле́л пять ты́сяч киломе́тров

    ••

    yaptığı hayır ürküttüğü kurbağaya değmemekпогов. ≈ оказа́ть медве́жью услу́гу

    - ben onsuz yapamam
    - ben okumadan yapamam
    - yapma!
    - yapmayın! / yapmayınız!
    - yapma çocuğum
    - saat bozulur!
    - onca yolu iki saate almışlar. - Yapma!
    - yaptığını bilmiyor
    - yapmadığını bırakmamak
    - yapmadığını kalmamak

    Türkçe-rusça sözlük > yapmak

  • 3 bayram

    bayram REL Fest n; (National)Feiertag m; fig große Freude, Jubel m;
    bayram arifesi Vortag m (eines Festes);
    Cumhuriyet Bayramı Tag m der Republik (29. Oktober);
    bayram koçu gibi aufgedonnert;
    Kurban Bayramı Opferfest n;
    Şeker (oder Ramazan) Bayramı Ramadan-Fest n;
    bayram üstü vor dem Fest;
    bayram etmek (oder yapmak) feiern, jubeln;
    bayramdan bayrama an Festtagen; fig höchst selten;
    iyi bayramlar! frohe Festtage!;
    bayramınızı kutlarım, bayramınız kutlu olsum! herzlichen Glückwunsch zum Fest!

    Türkçe-Almanca sözlük > bayram

  • 4 bayram

    "religious festival, Bairam; national holiday; festival, festivity. - arifesi the eve of a Bairam. - ayı the month of Shawwal (of the Muslim calendar). -dan bayrama rarely, once in a blue moon, on occasion. Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü? colloq. There must be something behind this. - ertesi right after the Bairam, in the days just after the Bairam. - etmek/yapmak 1. to feast, celebrate a holiday. 2. to be overjoyed. - günü 1. a Bairam day. 2. on a Bairam day. - haftasını mangal tahtası anlamak to misunderstand completely. - havası a holiday spirit. - koçu gibi gaudy, showy; overdressed. -ınız kutlu/ mübarek olsun! Have a happy Bairam! - namazı morning service on the first day of a Bairam. -da seyranda only occasionally. - şekeri candy offered to visitors on Bairam days. - tebriki congratulations for a Bairam; greeting card. - topu gun fired on Bairam days. - üstü just before a Bairam."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > bayram

  • 5 Fest

    Fest n <Fests; Feste> bayram; şenlik, eğlenti, parti; kutlama;
    ein Fest feiern eğlenti/parti yapmak; bayram yapmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Fest

  • 6 უქმობა

    i.
    kutlama, bayram
    f.
    kutlamak, bayram yapmak

    Georgian-Turkish dictionary > უქმობა

  • 7 celebrate

    v. kutlamak, anmak; övmek, göklere çıkarmak, yönetmek (ayin), aşai rabbani ayinini yönetmek, bayram yapmak, ayin yapmak
    * * *
    kutla
    * * *
    ['seləbreit]
    (to mark by giving a party etc in honour of (a happy or important event): I'm celebrating (my birthday) today.) kutlamak
    - celebration
    - celebrity

    English-Turkish dictionary > celebrate

  • 8 feiern

    feiern ['faıɐn]
    I vt
    1) ( Party, Weihnachten) kutlamak
    2) ( umjubeln) kutlamak
    II vi eğlenmek, bayram yapmak, şenlik yapmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > feiern

  • 9 feiern

    feiern <h>
    1. v/i bayram yapmak; eğlenmek
    2. v/t kutlamak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > feiern

  • 10 holiday

    adj. bayramlık, bayram, tatil
    ————————
    n. tatil, bayram, izin, yortu, dini bayram
    ————————
    v. tatile çıkmak, tatil yapmak
    * * *
    1. tatile çık (v.) 2. tatil (n.)
    * * *
    ['holədi]
    1) (a day when one does not have to work: Next Monday is a holiday.) tatil (günü)
    2) ((often in plural) a period of time when one does not have to work: The summer holidays will soon be here; We're going to Sweden for our holiday(s); I'm taking two weeks' holiday in June; ( also adjective) holiday clothes.) tatil
    - on holiday

    English-Turkish dictionary > holiday

  • 11 feast

    n. bayram, yortu, festival, şölen, ziyafet
    ————————
    v. ziyafet vermek, ağırlamak, eğlendirmek, ziyafet çekmek, doya doya yapmak, tadını çıkarmak, zevk almak, haz almak
    * * *
    1. ziyafet ver (v.) 2. şölen (n.)
    * * *
    [fi:st] 1. noun
    1) (a large and rich meal, usually eaten to celebrate some occasion: The king invited them to a feast in the palace.) ziyafet
    2) ((sometimes with capital) a particular day on which some (especially religious) person or event is remembered and celebrated: Today is the feast of St Stephen.) yortu, bayram
    2. verb
    (to eat (as if) at a feast: We feasted all day.) yiyip içmek

    English-Turkish dictionary > feast

  • 12 el

    кисть (ж) рука́ (ж)
    * * *
    I
    1) рука́, ру́ки

    el sıkmak — пожа́ть ру́ку

    el sıkışma — рукопожа́тие

    2) ру́чка

    kapı eli — дверна́я ру́чка

    şimdi el bende — сейча́с мой ход

    havaya üç el ateş etti — он сде́лал три вы́стрела в во́здух

    ••

    elini veren kolunu alamazпосл. ему́ дай па́лец, он ру́ку отхва́тит

    elinle ver ayağınla araпогов. ему́ дай [в долг] рука́ми, а [обра́тно] проси́ нога́ми

    - eldeki - elinde
    - elinden
    - eline ağır
    - ele alınmaz
    - ele almak
    - eline almak
    - el altında
    - elinin altında
    - el altından
    - el atmak
    - ele avuca sığmamak
    - eli ayağı bağlı
    - eli ayağı buz kesilmek
    - el ayak çekilmek
    - eli ayağı düzgün
    - eline ayağına kapanmak
    - elini ayağını kesmek
    - elini ayağını çekmek
    - elini ayağını öpeyim!
    - eli ayağı tutmak
    - eli ayağı kesilmek
    - eli ayağı tutmamak
    - eline ayağına üşenmemek
    - ele bakmak
    - eline bakmak
    - el basmak
    - eli boş dönmek
    - eli boş gelmek
    - eli böğründe kalmak
    - eli koynunda kalmak
    - elini çabuk tutmak
    - el çekmek
    - elini çekmek
    - elden çıkarmak
    - elden çıkmak
    - el çırpmak
    - eli dar
    - eli darda
    - el değiştirmek
    - el değmemiş
    - eline doğmak
    - eli dursa ayağı durmaz
    - eline düşmek
    - elden düşürmemek
    - eli ekmek tutmak
    - elden ele dolaşmak
    - elden ele gezmek
    - el elden üstün
    - el ele vermek
    - el ense etmek
    - eli ermez gücü etmez
    - elini eteğini çekmek
    - eline eteğine doğru
    - el etek öpmek
    - eline eteğine sarılmak
    - el etmek
    - elde etmek
    - elden geçirmek
    - ele geçirmek
    - ele geçmek
    - eline geçmek
    - elinden geleni ardına
    - elinden geleni arkasına komamak
    - elinden geleni bırakmamak
    - elden geleni yapmak
    - elinden geleni yapmak
    - elden gelmek
    - elinden gelmek
    - elinden gelse...
    - elden ne gelir?
    - elden gelmemek
    - elinden gelmemek
    - eli genişlemek
    - elde gezmek
    - ellerde gezmek
    - elinin hamuruyla erkek işine karışmak
    - elinden hiç bir şey kurtulmaz
    - elinden bir iş çıkmamak
    - elinden kaza çıkmak
    - elinden bir kaza çıkmak
    - elinden iş gelmemek
    - elinden bir iş gelmemek
    - eli işe yatmak
    - elini kalbine koyarak söylemek sürmek
    - elini kalbine koyarak düşünmek sürmek
    - elini kalbine koyarak hüküm sürmek
    - elden kaçırmak
    - el kaldırmak
    - eli kalem tutmak
    - elinde kalmak
    - eline kalmak
    - elinden kan çıkmak
    - elini kana bulamak
    - el katmak
    - eli kırılmak
    - elini kolunu bağlamak
    - eli kolu bağlı kalmak
    - elini kolunu sallaya sallaya gelmek
    - elini kolunu sallaya sallaya gezmek
    - el koymak
    - eli koynunda
    - elinden hiç bir şey kurtulmamak
    - eli kurusun!
    - eli olmak
    - elinde olmak
    - elde olmamak
    - elinde olmamak
    - elini oynatmak
    - eli para görmek
    - eline sağlık!
    - elinize sağlık!
    - elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi
    - elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak
    - eli silâh tutan
    - eline su dökemez
    - el sürmemek
    - eli şakağında
    - el tazelemek
    - el tutmak
    - elinde tutmak
    - elinden tutmak
    - elle tutulacak tarafı kalmamak
    - elle tutulacak yanı kalmamak
    - elle tutulur gözle görülür
    - el uzatmak
    - el üstünde tutmak
    - eli varmamak
    - eli gitmemek
    - el vermek
    - ele vermek
    - el vurmamak
    - eli yatmak
    - bu işte eli yok
    - eller yukarı!
    - bir eli yağda bir eli balda
    II
    1) чужо́й, чужа́к
    2) страна́, край

    yabancı ellerde — в чужи́х края́х, на чужби́не

    3) наро́д, населе́ние
    4) пле́мя
    ••

    elin ağzı torba değil ki büzesinпосл. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к

    el ile gelen düğün bayramпосл. ≈ на миру́ и смерть красна́

    elin derdi ele masal gelirпосл. чужу́ю беду́ рука́ми разведу́

    el kazanıyla aş kaynatmakпогов. прийти́ на гото́венькое

    - el kapısında çalışmak

    Türkçe-rusça sözlük > el

  • 13 по

    1) ...da, üzerinde;...a, üzerine

    по всей стране́ — tüm ülkede

    пое́здка по стране́ — yurt / memleket gezisi

    турне́ по Евро́пе — Avrupa turnesi

    гуля́ть по са́ду — bahçede gezmek

    соверша́ть прогу́лку по́ ле́су — ormanda bir gezinti yapmak

    прое́хать по мосту́ — köprüden geçmek

    идти́ по гря́зи — çamurun içinden yürümek

    сле́дуй по пути́ отца́ — перен. babanın yürüdüğü yoldan git

    2) в соч.

    резьба́ по де́реву — tahta oymacılığı

    3) ...a

    уда́р по мячу́ — topa vuruş

    уда́рить / бить кого-л. по лицу́ — birinin yüzüne vurmak

    откры́ть ого́нь по... —...a ateş açmak

    стреля́ть по... —...a... üzerine ateş etmek

    4) ( согласно) göre; ile;...dan; olarak

    по пла́ну — plana göre

    по про́сьбе кого-л. — birinin isteği / arzusu üzerine

    по уста́ву — tüzük uyarınca

    по протоко́лу — protokol gereğince

    по тради́ции — geleneğe uygun olarak

    по мои́м часа́м — saatime göre, benim saatimle

    по сего́дняшнему ку́рсу (валю́ты) — bugünkü rayiçle

    по сове́ту врача́ — doktorun tavsiyesi üzerine

    по приглаше́нию прави́тельства — hükümetin daveti üzerine / davetlisi olarak

    вы́платы по проце́нтам (на займы)faiz ödemeleri

    продава́ть по междунаро́дным це́нам — uluslararası fiyatlardan satmak

    шить по ме́рке — ölçü üzerine dikmek

    одева́ться по мо́де — modaya uygun giyinmek

    тогда́ хлеб был по ка́рточкам — o zamanlar ekmek karne ile idi

    знать что-л. по со́бственному о́пыту — kendi tecrübesiyle bilmek

    стано́к произво́дится по шве́дскому пате́нту — tezgah İsveç patenti ile üretiliyor

    по како́й статье́ его́ су́дят? — kaçıncı maddeden yargılanıyor?

    статья́ зако́на, по кото́рой его́ обвиняют — suçlandığı yasa maddesi

    по э́тому де́лу его́ оправда́ли — bu davadan beraat etti

    он вы́шёл из тюрьмы́ по амни́стии — genel afla hapisten çıktı

    фильм снят по его́ сцена́рию — filim onun senaryosundan çekilmişti

    от ка́ждого - по спосо́бностям, ка́ждому - по труду́ — herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre

    5) (посредством чего-л.) ile;...dan

    по звонку́ буди́льника — çalar saatin sesiyle / sesine

    по свистку́ судьи́ / арби́тра — спорт. hakemin düdüğü ile

    выступле́ние по ра́дио — radyo konuşması

    слу́шать что-л. по ра́дио — radyodan dinlemek

    что сего́дня передаю́т по ра́дио? — bugün radyoda neler var?

    заявле́ние бы́ло пе́редано по ра́дио — demeç radyoda yayınlandı

    смотре́ть ма́тчи по телеви́дению — televizyonda maç izlemek

    переда́ча идёт / ведётся по двум кана́лам — yayın iki kanaldan yapılıyor

    говори́ть по телефо́ну — telefonla konuşmak / görüşmek

    об э́том по телефо́ну не ска́жешь — telefonda söylenmez

    я получи́л сто рубле́й по по́чте — postadan yüz ruble aldım

    вы́играть что-л. по лотере́е — piyangoda kazanmak

    по су́ше — karadan, kara yoluyla

    э́тот (подъёмный) кран хо́дит / дви́жется по ре́льсам — bu vinç raylar üstünde ileri geri gider

    объясни́ть вое́нное положе́ние по ка́рте — askeri durumu harita üzerinden anlatmak

    6) (вследствие чего-л.) ile;...dan ötürü,...dığından, dolayısıyla

    по рассе́янности — dalgınlıkla

    по ста́рой привы́чке — eski alışkanlıkla

    по ли́чным моти́вам — kişisel nedenlerden

    по состоя́нию здоро́вья — sağlık / sıhhi durumu dolayısıyla

    по слу́чаю пра́здника — bayram vesilesiyle

    по той же причи́не — aynı nedenden ötürü

    по дела́м слу́жбы — görev gereği / icabı

    он вы́ехал по рабо́те / по де́лу — iş gereği / icabı gitti

    ме́ры по предотвраще́нию чего-л. — bir şeyi önleme tedbirleri, önleyici tedbirler

    8) (в области, в сфере чего-л.)...da, часто передается изафетным сочетанием

    специализи́роваться по фи́зике — fizikte uzmanlaşmak

    литерату́ра по ша́хматам — satranç kitapları

    сбо́рная СССР по футбо́лу — SSCB futbol karması

    конфере́нция по разоруже́нию — silahsızlanma konferansı

    четырехсторо́нние соглаше́ния по Берли́ну — Berlin'e ilişkin dörtlü antlaşmalar

    чемпиона́т Европы по бо́ксу — Avrupa boks şampiyonası

    пе́рвенство по стрельбе́ из лу́ка — okçuluk birincilikleri

    тре́нер по пла́ванию — yüzme antrenörü

    расхожде́ния во взгля́дах по да́нному вопро́су — bu sorundaki görüş ayrılıkları

    9) (на основании каких-л. признаков)...lı;...ca;...dan

    челове́к по и́мени Ю́рий — Yuri adlı biri

    окли́кнуть кого-л. по и́мени — birinin adını seslenmek

    звать кого-л. по и́мени — ismiyle çağırmak

    споко́йный по хара́ктеру — sakin tabiatlı

    ста́рший по во́зрасту — yaşça büyük (olan)

    ра́вный по социа́льному положе́нию — sosyal durumca eşit

    ро́дственник по отцу́ — baba tarafından akraba

    э́то был его́ това́рищ по шко́ле — okuldan arkadaşıydı

    това́рищ по кома́нде кого-л.спорт. takım arkadaşı

    я зна́ю его́ по Оде́ссе — onu Odesa'dan tanırım

    по своему́ географи́ческому положе́нию — coğrafi konumu / yeri bakımından / itibariyle

    задо́лженность по нало́гам — vergi borçları

    о́тпуск по бере́менности — gebelik izni

    статьи́ разли́чны и по фо́рме и по су́ти — yazılar biçimce de özce de ayrıdır

    найти́ рабо́ту по специа́льности — mesleğiyle ilgili iş bulmak

    рабо́тать по специа́льности — mesleğinde çalışmak

    по лицу́ ви́дно, что он дово́лен — memnun olduğu yüzünden belli

    по вто́рникам — Salı günleri

    ка́ждый ве́чер по вто́рникам — her Salı akşamı

    по вечера́м — akşamları

    по утра́м и вечера́м — akşamlı sabahlı

    по це́лым часа́м — saatlerce

    не писа́ть (пи́сем) по месяца́м — aylarca yazmamak

    по весне́ — bahar gelince, baharla beraber

    по одному́ — birer

    коло́нна по́ два — ikişerle kol

    по́ двое — ikişer ikişer

    12) (указывает на количество чего-л. при распределении, обозначении цены и т. п.)...dan;...ya

    по рублю́ шту́ка — tanesi bir rubleye

    я́блоки продава́лись по рублю́ за килогра́мм — elmanın kilosu bir rubleden satılıyordu

    дать всем по я́блоку — hepsine birer elma vermek

    13) ( вплоть до) kadar, dek

    по по́яс — beline kadar

    сне́гу бы́ло по коле́но — diz boyu kar vardı

    вы́ставка бу́дет откры́та с 10 по 20 ма́я — sergi 10-20 Mayıs tarihleri arasında açık kalacak

    14) (после чего-л.)...dıktan sonra,...ınca

    по истече́нии сро́ка — süre dolunca

    по прибы́тии — gelince

    по возвраще́нии из Ленингра́да — Leningrad dönüşü

    ••

    э́то пальто́ как раз по тебе́ — bu palto tam sana göredir

    что мы не де́лали - все не по нём — ne yaptıksa bir türlü beğendiremedik

    по мне никто́ не запла́чет — benim ardımdan ağlayanım yok

    фру́кты мы ку́пим по доро́ге — meyvayı yoldan alırız

    Русско-турецкий словарь > по

  • 14 проходить

    I несов.; сов. - пройти́

    пройти́ по мосту́ — köprüden geçmek

    он прошёл ми́мо нас — yanımızdan geçti

    пройди́те вперёд — öne geçin(iz)

    он прошёл в кино́ без биле́та — sinemaya biletsiz daldı

    пройти́ переу́лком — yan sokaktan geçmek

    доро́га прохо́дит о́коло дере́вни — yol köyün yakınından geçer

    здесь пройдёт нефтепрово́д — buradan bir petrol boru hattı geçecek

    2) (yol) almak; yapmak

    мы прошли́ де́сять киломе́тров — on kilometre yol aldık

    стометро́вку он прохо́дит за двена́дцать секу́нд — yüz metreyi on iki saniyede alır

    пе́рвый круг про́йден за 43 секу́нды — спорт. ilk tur 43 saniyede geçildi / koşuldu

    вчера́ го́нщики прошли́ 200 киломе́тров — dün yarışçılar 200 kilometre koştular

    маши́на но́вая, прошла́ всего́ три ты́сячи киломе́тров — araba yenidir, topu topu üç bin kilometre yaptı

    а пото́м пройдём в парк — sonra da parka uzanırız

    не прошёл я и ста шаго́в, как... — yüz adım gittim gitmedim,...

    3) ( миновать) geçmek, arkada bırakmak

    прошли́ го́ды — yıllar geçip gidiyordu

    мно́го лет прошло́ с тех пор — aradan yıllar geçti

    за э́то вре́мя про́йден значи́тельный путь — bu süre içinde hayli yol alındı

    за про́йденный пери́од — arkada / geride bıraktığımız dönem içinde

    передо мной прошли́ собы́тия после́дней неде́ли — gözümün önüne son haftanın olayları bir bir gelip geçti

    4) ( об осадках) yağmak
    5) (распространяться - о слухах и т. п.) dolaşmak, yayılmak

    по всей дере́вне прошёл слух, что... — söylentisi tüm köyü dolaştı

    6) (продвигаться через что-л.) sığmak; geçmek

    ни́тка в ушко́ не прохо́дит — iplik iğnenin gözünden geçmiyor

    в э́ту дверь шкаф не пройдёт — dolap bu kapıdan sığmaz

    через заклёпки прохо́дит вода́ — perçin başlarından su sızıyor

    8) (о времени, о чём-л. бывшем, длившемся) (gelip) geçmek

    прошёл це́лый час — tam bir saat geçti

    зима́ прошла́ — kış geçti

    мо́лодость прошла́, как сон — gençlik bir rüya hali gibi gelip geçti

    с тех пор, как он уе́хал, не прошло́ и неде́ли — o gideli daha bir hafta bile olmadı

    не пройдёт и неде́ли, как... — (bir) haftaya kalmaz / kalmadan

    не прошло́ и го́да, как... — senesine kalmadı,...

    не пройдёт и го́да, как... — bir yıla varmaz,...

    три дня прошли́ в перегово́рах — üç gün görüşmelerle geçti

    вся его́ жизнь прошла́ в борьбе́ — tüm hayatı mücadele ile geçti

    путь, про́йденный на́ми за полве́ка — yarım yüzyıl içinde aldığımız / katettiğimiz yol

    с тех пор ско́лько их таки́х прошло́! — o zamandan bu yana kaç tanesi geldi gitti!

    9) ( прекращаться) dinmek; geçmek

    боле́знь прошла́ — hastalık geçti

    болезнь прошла́ без осложне́ний — hastalık komplikasyonsuz olarak geçti

    головна́я боль у неё прошла́ — baş ağrısı dindi

    всё у него́ пройдёт (о больном)bir şeyi kalmaz

    уста́лость постепе́нно пройдёт — yorgunluk yavaş yavaş çıkacak

    дождь прошёл — yağmur durdu / dindi / kesildi

    шторм прошёл — (denizde) fırtına durdu / kaldı

    10) (подвергаться чему-л.) geçmek

    пройти́ через тяжёлые испыта́ния — ağır / çetin sınavlardan geçmek

    проходи́ть медици́нский осмо́тр — tıbbi muayeneden geçmek

    проходи́ть ветерина́рный контро́ль — veteriner kontrolundan geçmek

    пройти́ (через) цензу́ру — sansürden geçmek

    11) (заканчиваться каким-л. образом) geçmek

    пра́здник прошёл ве́село — bayram neşeli bir hava içinde geçti

    его́ конце́рт прошёл успе́шно — verdiği resital başarılı oldu

    12) (завершить какой-л. курс) görmek

    пройти́ специа́льную подгото́вку — özel eğitim görmek

    пройти́ курс светолече́ния — ışık tedavisi görmek

    э́тот прое́кт резолю́ции не прошёл — bu karar taslağı kabul edilmedi

    14) ( быть принятым) kabul edilmek

    пройти́ в университе́т — üniversiteye kabul edilmek

    15) разг. ( изучать) çalışmak, işlemek

    како́й урок сейча́с прохо́дят? — şimdi kaçıncı ders işleniyor?

    э́то мы еще́ не проходи́ли (в школе)o derse henüz gelmedik

    ••

    э́тот трюк / но́мер не пройдёт! — bu oyun sökmez!

    фаши́зм не пройдёт! — faşizme geçit yok!

    II сов.
    (провести какое-л. время в ходьбе) yürümek

    мы зря сто́лько проходи́ли — boşuna taban teptik

    Русско-турецкий словарь > проходить

  • 15 düğün

    düğün Hochzeit f; (Familien)Fest n; fam Fete f;
    düğün dernek <- ği> Hochzeitsgesellschaft f;
    düğün hediyesi Hochzeitsgeschenk n;
    düğün yapmak Hochzeit machen ( oder feiern);
    düğün bayram etmek laut feiern; jubeln, frohlocken

    Türkçe-Almanca sözlük > düğün

  • 16 şenlik

    (-ği)
    1) ра́дость; весе́лье, оживлённость

    şenlike boğmak — наполня́ть весе́льем

    şenlik yapmak — устра́ивать весе́лье

    bir bayram şenliki yaşanıyordu — цари́ло пра́здничное весе́лье

    2) пра́здничное торжество́; иллюмина́ция

    bayramlarda her yerde şenlikler yapılır — на пра́здники везде́ устра́ивается иллюмина́ция

    Büyük Türk-Rus Sözlük > şenlik

  • 17 düğün

    "1. wedding feast, wedding reception. 2. circumcision feast. - bayram etmek to be very happy, be joyous; to celebrate. - dernek festival, merry entertainment. - dernek, hep bir örnek. colloq. It´s always the same old thing. - evi gibi (place) filled with a happy throng of people. - pilavıyla dost ağırlamak to take credit for what has been done by others. - salonu hall rented for a reception following a wedding, an engagement, or a circumcision. - yapmak to hold a wedding."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > düğün

См. также в других словарях:

  • bayram etmek (veya yapmak) — çok sevinmek Bayram etmek için daha bekleyelim mi? R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kurmak — i, ar 1) Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk. F. R. Atay 2) Hazırlamak Kurduğu sofraya, yaptığı salataya git de bak. R. H. Karay 3) Yaylı, zemberekli… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çocuk — is., ğu 1) Küçük yaştaki oğlan veya kız Çocuğun bir sütninesi vardı. R. H. Karay 2) Soy bakımından oğul veya kız, evlat Anası olacak bir kadın çocuğu omuzundan yakalamış. B. R. Eyuboğlu 3) Bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kapı — is. 1) Bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeni olan duvar veya bölme açıklığı 2) Bu açıklıktaki açılıp kapanan kanat Evlerin kapılarında kocaman yeşil bronz tokmaklar vardı. S. F. Abasıyanık 3) Tavla oyununda iki pul üst üste… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • namaz — is., din b., Far. namāz İslamın beş şartından biri olan ve Müslümanların günde beş vakit, dinî bakımdan belirlenen kurallara göre yapmak zorunda oldukları ibadet, salat İki rekât namazı nerede olsa kılarız. P. Safa Birleşik Sözler namaz bezi… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • top — is. 1) Birçok spor oyununda kullanılan, türlü büyüklükte, genellikle kauçuktan yapılmış yuvarlak nesne Havası boşalmış bir futbol topu... A. Gündüz 2) Bazı aletlerde bulunan toparlağımsı parça Kantarın topu. Duvar saatinin topu. 3) Kumaş, kâğıt… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»